Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun
"çocuk" diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti. O'nun
çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı. Bundan
dolayı yüreği arada burkulmuş mudur bilmiyorum ama galiba bu ihtimal
çok düşük; bütün Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi. Atatürk,
çocukların riyakârlık bilmeden bütün istek ve arzularını içlerinden
geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı. Son yıllarını da çok
sevdiği bir çocukla geçirdi. Ülkü, Atatürk'ün çocuk sevgisinin bir
simgesi oldu.
O'nun açık mavi gözleri her yerde çocukları arardı. Çağdaş ve mutlu
Türkiye'yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu. Tüm yurt gezilerinde
çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun konuşurdu. Vedat
Demirci'nin anılarından öğrenildiğine göre; Atatürk bir gün çocuk
balosuna gider. Ortalıkta bir şaşkınlık havası doğar. Küçük bir oğlan
salonun orta yerinde kalır. Bu yavru hayranlıkla bir süre Atatürk'e
baktıktan sonra: "Atatürk’üm, seni öpmek istiyorum" der. Ortalığa bir
sessizlik dalgası yayılır. Bu derin sessizliği Atatürk'ün sesi bozar
"Öyleyse, gel öp" der. Çocuk koşarak Atatürk'ün boynuna sarılır. O
sırada diğer çocuklar da: "Biz de.. Biz de.." diye bağırırlar. Böylece
tüm çocuklar Ata'yı doya doya öperler. Bu görüntü çoğu kişiyi ağlatır.
Büyük Atatürk de ağlar. Evet, Türk çocuklarının bu engin sevgisi için
ağlar. Hem de sevinç gözyaşlarını dökerek. O gün çevresindekilere
övünçle: İşte benim kuşaklarım" der.
Atatürk çocuk davasının önemini her ortamda vurgulayarak çocuklara
yönelik hizmetlerde rehberlik yapmayı sürdürmüştür. 17 Ekim 1922 yılında
Bursa’da kendini karşılayan çocuklara aşağıdaki şekilde seslenerek
nasıl bir gençlik istediğini belirtmiştir:
‘Küçük hanımlar, küçük beyler Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı
ve ikbal ışığısınız.Memleketi asıl ışığa boğacak olan
sizsiniz.Kendinizin Ne Kadar Önemli, Değerli Olduğunuzu Düşünerek Ona
Göre Çalışınız. Sizlerden Çok Şey Bekliyoruz.’
(Atatürk Albümü–1992)
Evet, Atatürk’ün çocuk sevgisi çok büyüktü, peki ya ondan sonra
gelenlerin, her fırsatta ‘Atam İzindeyiz!’ diyenlerin çocuk sevgisi
nasıldı? ‘Atatürk’ten sonra gelen hiç bir cumhurbaşkanı, başbakan veya
bir asker bir çocuğu elinden tutup da resim sergisi gezmeye götürmedi.
Hiç bir cumhurbaşkanı veya başbakan çocuğu protokol sırasının en önüne
oturtmadı. Hiçbir başbakan bir çocuğu salıncakta sallamadı. Bir çocuğu
taşıttan kendi elleriyle indirmedi. Bir yabancı konukla birlikteyken
yanına çocuk almadı. Bir yetişkini dinlerken gösterdiği ciddiyetle
dinlemedi. Onlarla birlikte denize girmedi, objektiflere poz vermedi.
Onlarla gezintilere çıkmadı. Onlara el öptürtmemezlik yapmadı. Tüm
bunlar bir yana, 1938’den itibaren bu ülkede yetişkin insan-çocuk insan
dostluğu, arkadaşlığı diye bir şey kalmadı. Türkiye’nin markası,
Atatürk’teki çocuk sevgisi ve onun çocuğa verdiği değer olmalıdır. Eşsiz
bir örnektir. Ama o büyük insanın çocuklara yaklaşımını bu ülkenin anne
babaları ve öğretmenleri bile örnek almıyor ki başkalarına örnek
gösterilebilsin...’